24 Mayıs 2014 Cumartesi

acının adını Soma koyduk

yaklaşık iki hafta önce maden ocağının altında kaldık. aldığın nefesten utanır hale gelebiliyormuşsun. eğlenceli bir şarkı çalarken ağlayabiliyor, zihnini karartabiliyor; boğulabiliyormuşsun.

hiçbir kelime doğru anlatamıyor hissettiklerimi, hissettiklerimizi. 

301 can gidiyor bir yerde, üzüldüğün şeylere kızıyorsun. 

301 farklı acı, hikaye var. o 301 kişi değil ölen aslında, kalanlara ağlıyorsun. hep öyledir değil mi? ben onsuz nasıl yaşayacağım hissi ağlatır, onunla güzel anıların ağlatır, o olsa ne olurdu diye düşünmek ağlatır. 

301 ateş, 301 nefessiz geçen dakika, 301 farklı düşünce. 
boğulurken insan ne düşünür acaba, şu an şu odada nefes alamıyor olsam ne düşünürüm acaba?
yerin dibindeyken ne düşünürsün acaba? biri beni kurtaracak umuduyla beklerken ne düşünülür acaba? biri seni kurtarmadığında ne düşünürsün? artık bitti hissi ne düşündürür insana, neyi unutturur ya da. 

affettin mi mesela onu, ya da seni mi bekliyor yarın gece? çocuğun ne yapıyordur şu an? doğru soruyu soralım mı gücün kaldıysa? bundan sonra ne yapacak? 
sağır olan çocuğunu doktora kocasıyla götüren saf bir anne anlatıyor; o kadar saf ki, bu kelimeyi kullanırken gocunmadım. "şimdi o öldü" diyor, "hastaneye nasıl götüreceğim ben bu çocuğu? daha tedavisi bitmemişti ki." 

bilmediğimiz bir yerlerde, bilmek istemeyeceğimiz çığlıklar var. bazı yerler öyledir, hissedersin. bazı insanlar hisseder. çığlıkları duyarsın, ağlama seslerini. bazı yerlerin enerjisi öyledir. bulunduğun yerde birileri bağrır, bir yerleri tekmeler; geçmişte ne yaşanmış bilemezsin. bilme de. sorgulama da. 
acıyla yüzleşmek insanı delirtebilir. 

medyamızın yaptığı gibi.

1-ilk günden itibaren taner yıldız pompalaması yaşıyoruz. taner yıldız'ı öven başlıklar, "işçilerle çorba içti, işçilere gülümsedi, işçileri takip etti, eli is oldu, aynı gömleği üç gün giydi, taner baba kocamı bul, yıldızı parladı" gibi haberlerle. hükümet yönlendirmesinin alası, boyama çalışmasının en belirgin rengi taner yıldız. 
aslında olan; faruk çelik'in de söylediği gibi, ihmallerinden dolayı öldürülmüş 301 işçi. gömleği kirlenmesin diye madenden çıkan işçiye sarılamayan bir bakan. 

2-erdoğan ve takımı. biz çok dirayetliyiz, biz çok güçlüyüz. işçilerimiz de kazaya kurban gitti. büyük ülkelerde bunlar hep oluyor. 200 sene önce de olmuştu. diye diye Soma'ya gitti bir cesaret. 

normal bir ülkede markette alışveriş yaparken başbakanın oraya gelip sana yumruk atması olasılığı yok denecek kadar azdır. Türkiye'de şaşırtmıyor bunlar. protestolardan korkup markete sığınan dünya liderimiz, orada adamın birine yumruk atıyor. sonradan tokata döndü bu tanım ama olsun. dayak yiyen adamla da konuştuğum kadarıyla, dayak var. tehdit var ya da korku pompalaması var bu kez de. adam "aileme bir şey yaparlar diye korktum" diyerek defalarca ifade değiştirdi. 

erdoğan'ın çekirgeleri de boş durmadı tabi. onlar da tekme yumruk daldılar. cenaze evine gidip cenaze sahibini dövmek tanımı da hayatımıza girdi akp ile.

3-akp'nin pr'cısı olan gazetecilere parmak sallayıp duran, kalın gözlüklü kadın. bu kadın bildiğin olayın düğüm kahramanı aslında. akp'nin pr'cısı, aynı şirket 41 kişinin öldüğü pamukova tren kazasında da başroldeydi. 
böyle gözönünde bir ortak noktası bile olan akp ve şirket sorumlularının küsebileceğini düşünmek hayal. ceza falan kesilmeyecek kısacası.

4-şirket yetkilileri: basın toplantısında mikrofonları kaydırmak yerine yer değiştiren insanların kriz yönetmesini bekledik. içlerinde güven veren tek kişi vardı gözümde. o da geçtiğimiz günlerde "ister tutuklayın beni, ister öldürün. telefon rehberimdeki herkes öldü" şeklinde açıklama yapmıştı. ilk gün ise uğur dundar'ın programında işçiler kendilerini kurtaranın o isim olduğunu, hatta bir kez de ölüm tehlikesi yaşadığını baygınlık geçirdiğini ancak sonra tekrar madene girdiğini söylemişti. bunun dışında ise şirket üzerinde şöyle bir oyun döndü. 

ne olacaksa önce yandaş medyada görürüz. gelecek postası gibi. neyi vermek istiyorlarsa. taner yıldız övmek, şirketi yermek gibi. bir anda şirkete düşman oldu malum gazeteler. orada anladık ki hedefimizi oraya doğrulttuk. orada anladık ki göz boyamalık tutuklamalar, "benim işçimi kim öldürebilir söyleyin cehape zihniyeti, hepsini içeri tıktık" minvalinde konuşmalar olacak. öyle de gidiyor.

5-ölü sayısında karmaşa.
ilk günden beri açıklanan ölü sayısı birbirini tutmadı. taner yıldız çıkıp 301-302 gibi kapatacağız diyene kadar.
içeride kaç kişi var resmi açıklama yok, içeride kaç sağ var yok, kaç ölü var yok. dediği oldu. 301'de kapatıldı. dünyadan yardım kabul edilmedi ki rezilliğimiz çıkmasın ortaya. bir de erdoğan'ımız var ki evlere şenlik. ilk toplantıda çıktı 371 ölü dedi, bugün de çıktı 31 dedi. 
tamam prompter uzaktadır falan da. arkadaş böyle bir faciada rakam akılda tutulmaz mı? 31 nedir. nereye sıfırladınız o sıfırı...

6-emine hanım, hayrünnisa hanım ve diğerleri...
bu maddedeki diğerleri soma'yı ziyarete giden siyasi eşleri. göstermelik her olayda ağlayan kadınlar değil de güçlüleri gitti.
kendilerini tutamadılar da. selvi kılıçdaroğlu'ndan ziyade, ayakta duramayan rahşan ecevit'in soma'ya gitmesi... sessiz sedasız.

sözün bittiği yerdeyiz. hala bir istifa yok. hala kin kusmak var. hala unutturmaya çalışmak var. biraz görebiliyorsan gerçekleri, bu ülke yaşanmaz oluyor. zaten bu ülkede yaşamıyorduk o da var. bu ülkede daha çok ölüyoruz biz.